23 Ocak 2011 Pazar

Suriye'ye Manevî Yolculuk

















İçerisinde birçok manevî makamın bulunduğu ve büyük sırlarla kaplı Şam'daki Emeviyye Camii'nin avlusu...

Suriye ile aramızdaki tarihî ve kültürel bağ kadar önemli olan bir diğer husus da İslam bağıdır hiç şüphesiz. Aramızdaki bu güçlü bağdan hareketle sizi Suriye'de manevî bir yolculuğa davet ediyoruz.

Yol adamının gözü yolda olur. Hele çıkılan yol, son yıllarda aramızda birlik rüzgârı esen Suriye toprakları ise gözle beraber gönlü de yola dahil etmek gerek. Çünkü bu topraklar kültürel birliktelik kadar din temelli bir kader birliğinin de yeşerdiği yerler. O yüzden şimdilik Şam'ın şekeri, tatlısı, helvası, tepsi tatlıları ve reçellerini bir kenara bırakıp ruhumuzu tatlandıracak manevî bir yolculuğa doğru adımlayalım.

Yolculuğu Türkiye sınırından girdiğim Halep şehri yerine Ürdün sınırındaki Busra şehrinden başlatıyor olmamın bir anlamı var. Çünkü Busra, Hz. Peygamber Efendimiz'in (sas) çocukluğunun ayak izlerini taşıyan antik bir şehir. 12 yaşında iken amcası Ebu Talip ile bir ticaret kervanıyla Busra'ya gelen Hz. Muhammed'in (sas) Rahip Bahira ile buluştuğu yerin yakınındaki taşın üzerinde yere çöken devesinin ayak izleri ile Efendimiz'in çocuk yaştaki ayak izine karışıyor ruhunuz. O'nun mübarek kokusunu ta kalbinizde hissederek hemen yanındaki Mebruk Nakaa Camii'nde Allah'a eğiliyor başlar. Rahip Bahira'nın deve kervanı başında bekleyen bu küçük çocuğu gördüğü Bahira manastırının tavanı yıkılmış olsa da yan duvarları olduğu gibi duruyor. Öyle ki bu manastır Ürdün'deki Yuhanna Me'medan ve İtalya'daki Vital Kilisesi'ne örnek teşkil eden bir yapı. Görünmeyen semur ağacının altında oturan bu çocuğun peygamber olduğunu anlayan ve "O ağacın altında ancak peygamberler oturur" diyerek 12 yaşındaki Efendimiz'i çağırıp baş başa sohbet ettikleri odanın girişi taşlarla kapatılmış. Efendimiz'i gören manastırın taşlarında Rahip Bahira'nın ağlayarak çıktığı odadan Ebu Talip'e söylediği şu sözler adeta dün gibi yankılanıyor: "Yeğenini alıp hemen memleketine geri götür. Vallahi Yahudiler onu görüp de tanırlarsa muhakkak onu öldürmeye kalkarlar. Yahudiler gelecek peygamberin İsrailoğulları'ndan olmasını isterler. Senin yeğeninin hal ve şanı çok büyük olacaktır." Yıllar sonra Hz. Osman'ın Şam'a gönderdiği Kur'an'ın ilk nüshalarını taşıyan deve de tam bu noktaya geldiğinde yere çökecektir.

Volkanik siyah taşlarla kaplı, Peygamber Efendimiz'in (sas) şereflendirdiği bu en uzak şehirde bulunan İmam Nevevi'nin (ra) ilim tahsil ettiği hücre size gideceğiniz istikameti kalbinize yerleştiriverir: Neva... Takva ve Allah'a karşı edebinde yüksek bir veli olan ve Şam topraklarının meyvesinden ''Bu bostanlar Hz. Ömer tarafından Müslümanlara vakfedilmişti. Sonra Yezid mel'unu buraları sattı. Aslı vakıf malı olan bir yerin meyvesini yemek bir alime caiz değildir." diyerek hiç meyve yemeyen İmam Nevevi Hazretleri'nin huzurunda sessizce beklerken bulursunuz kendinizi. Kabrinin üzerindeki biten devasa bir ağaç Riyazüssalihin'in müellifini anlatır size: '45 yaşında, hiç evlenmeden vefat ettiğinde sakalında Resulullah gibi 17 tane beyaz vardı. Her gün iki hurma yerdi. 15 günde bir tuvalete çıkar ve sonrasında 'Tuvalette geçirdiğim zamandan utanıyorum Ya Rabbi' diyerek ağlardı.' Mezarından çıkan ağacın bir dalında beliren 'Muhammed' yazısı nasıl bir veli ile hemhal olduğunuzu fısıldar size.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

muzafferbadem@hotmail.com