30 Mart 2011 Çarşamba

Eski bir masal ülkesi: Estonya

 Aleksander Nevski Katedrali
Estonya bir masal ülkesi. Kule ve surlarla çevrili, kırmızı kiremitli, sivri çatılı, taş yapılı evlerden oluşan Ortaçağ diyarı. Sovyet Rusya'dan ayrılırken 300 bin kişinin silah kullanarak değil, şarkı söyleyerek bağımsızlığını ilan ettiği bir ülke. Nüfusu yalnızca 1,5 milyon, teknolojide lider. Cinleri, perileri yok ama görülmeye değer bir başkenti var: Tallinn...
Şehri kucaklar gibi saran surlar, uzun kuleler, kaldırım taşlı sokaklar bir film setini andırıyor. Belediye meydanına adım atınca masal başlıyor. Meydan geniş mi geniş. 800 yıldır şehir hayatının kalbi olan eski Ortaçağ market alanı Tallinnlilerin modern buluşma yeri. Her yer restoran ve kafelerle dolu, sokaklar trafiğe kapalı. Avrupa'nın gotik tarzda yapılmış, en eski belediye binası karşımızda. İçinde dünyanın tavanı en yüksek (77 metre) tuvaleti bulunuyor. Tuvalet kalenin içine yapılmış. Hemen arkamızda dünyanın en eski (1422'den beri) eczanesi Raeapteek. İki katlı tarihi binanın içi restore edilmiş, kahverengi cam dolaplar duvarlara özenle monte edilmiş. Tepeden küçük bir avize sarkmış, cam kenarında piyanoyu andıran siyah bir koltuk duruyor. İlaçları olmasa, kuyumcu zannedebilirsiniz. Eczaneden çıkan ilaçlar kaç yüz bin kişinin hayatını kurtarmıştır, Allah bilir.

Yukarıya doğru çıkıyoruz. Bütün evler taş yapı ve hemen hepsi çok bakımlı. Sokaklar daralıyor, üç kişi yan yana yürüyemez. Karşımıza 17. yy'dan kalma, meşe bir kapı çıkıyor. Kapıdan girince başka bir şehir karşımızda. Masalın can alıcı noktası tam da burada: Şehir bu kapıyla ikiye ayrılıyor. Aşağı semt ve yukarı semt. Eskiden en üstteki Toompea Tepesi'nde aristokratlar bulunurmuş. Seçkinler eski şehri bu tepeden yönetirken, aşağıda tüccarlar yaşarmış. Aristokratların kaldığı mahallede tüccarların mahallesine iki kapıyla bağlanırmış. Uzun ve iniş olan parke taşlı yol uzun bacaklı kapı, daha az merdivenli olan ise kısa bacaklı kapı olarak anılırmış. Akşamları güvenlik amacıyla da kapılar kilitlenirmiş. Belli bir saatten sonra dışarı çıkmak yasak. Bir arkadaşa bakıp çıkacağım durumu da yok! Kapıda her daim görevliler duruyor. Şehir içinde başka bir şehir... Doğal kast sistemi.

Dünyanın en eski eczanesi Raeapteek, (sarı bina) 1422'den beri açık.
Yıllarca sistem böyle işlemiş, 1889'da iki kent birleştirilmiş. Kapılar şu an sapasağlam. Her gün içinden geçen binlerce kişi dostlukları, sevdalıları günün belli saatlerinde bıçak gibi ayıran kapının hikayesinden habersiz içinden geçiyor. Kapıların önünde sadece hatıra fotoğrafı çektiriliyor. Eski şehirde her şey Ortaçağ'dan kalma. Yeni yapıya neredeyse hiç rastlamadık. 8 km olan şehir surlarının 2 km'si korunmuş. 16 gözetim kulesi ve 2 kapısı ayakta. Nunna Kapısı, Sauna ve Kuldjala kuleleri güzel manzaraya sahip.

Karşımıza şehrin en şaşaalı yapısı çıkıyor. Tallinn'in en büyük kubbeli ve Ortodoks katedrali olan Aleksander Nevski Katedrali'nin önünde yaşlı dilenciler bekliyor. Şehrin en yüksek binası (45,6 m) Toompea Kalesi ise her yerden görülüyor. 1360-1370 yılları arasında ilk bölümü inşa edilen kale, parlamento binası olarak kullanılıyor.

Uzun ve kısa bacaklı kapı iki semti birbirene bağlıyor.
Tepenin zirvesinde sokaklar gittikçe daralıyor, tarihi binalar omuz omuza vermiş. Hediye dükkânları yeni misafirlerini karşılarken Toompea tepesine varıyoruz. Ufak bir balkonu andıran yerden bütün Tallinn görülüyor. Baltık Denizi, soğan kubbeli katedraller, denize yanaşmaya çalışan gemiler... Hatıra fotoğrafı çeken biri yanındakine şunları söylüyor: "Tallinn şehrinin kurulmaya başlandığı, eski ve yeni Tallinn'i kuşbakışı gören ve en güzel panoramik fotoğrafların çekildiği tepe burası. Kartpostallık fotoğraf bu ünlü tepeden çekilir."

Bu yazı 25.03.2011 tarihli Zaman Gazetesinin Cuma Ekinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

muzafferbadem@hotmail.com