Yafa Yolu'nun 19.Yüzyıldaki Görünümü
28 Haziran 1967'de, İsrail Doğu Kudüs'ü hem idari hem belediyesel anlamda kanunen İsrail Devleti'ne bağladı.Uluslararası cemiyet bu hareketi de facto ilhak olarak kabul edip bağlayıcılığı olmayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararıyla İsrail'in yetki alanını geçersiz görür.
Fakat bu karara cevaben İsrail, yapılanın ilhak olduğu iddiasını reddetti.
1980'de Knesset, "Kudüs Yasası'nı" İsrail Temel Yasası'na ekleyip Kudüs'ün "tam ve birleşik" olarak "İsrail'in başkenti" olduğunu deklare etti.
Bu yeni yasayla Doğu Kudüs resmen ilhak edilmiş oldu.
Kanunda sınırlar belirtilmediğinden Kudüs'ün belediye sınırlarına doğu bölgeler de dahildir.
Buna cevap olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, ABD'nin çekimser oy kullandığı 478 no'lu kararla bu kanunun geçersiz ve uluslararası kanunlara aykırı olduğunu belirtmiştir.
1988'de Ürdün, İsrail'in Doğu Kudüs'teki hakimiyetini kabul etmemesine rağmen Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki haklarında feragat etti.
13 Eylül 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması ile Kudüs'ün kalıcı durumunun, görüşmelerin sonuna ertelendiği belirtildi.
Filistin Ulusal Yönetimi, Doğu Kudüs'ün gelecekteki kalıcı statüsünün başkentleri olarak görmektedir.
Doğu Kudüs'ün Filistin'in başkenti olma ihtimali İsrail tarafından ilk defa 2001'deki Taba Zirvesi'nde ele alındı.
Fakat görüşmeler sonunda anlaşma sağlanamayınca İsrail bu zamandan beri bu ihtimali bir daha göz önünde bulundurmamaktadır.
1990'da ABD Senatosu'ndan çıkan kararla "Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğu" tanınıp "Kudüs'ün bölünmez bir şehir olarak kalması gerekliliğine kuvvetle inanılmaktadır" denildi.
Fakat 1991'de ABD Dışişleri bakanı James Baker, ABD'nin İsrail'in Doğu Kudüs'ü ilhak edip kanunlarını bu bölgelere yaymasına karşı olduğunu belirtti.
Tarihsel olarak ABD, Doğu Kudüs'ü hep savaşlar sonunda işgal edilen Batı Şeria'ya ait topraklar olarak gördü.
Bunu takip eden Bill Clinton'ın başkanlık döneminde Doğu Kudüs'ün işgal altında olduğuna karşı çıkılıp bölgenin egemenliğinin henüz tanımlanmadığı belirtildi.
Başkan yardımcısı Gore, ABD'nin "birleşik Kudüs'ü" İsrail'in başkenti olarak gördüğünü söyledi.
Bu tanımdan sonra ABD, Güvenlik Konseyinde Doğu Kudüs'ün Batı Şeria'nın parçası olduğunu söyleyen kararlara çekimser yaklaştı.
1995'te Kongre'den çıkan Kudüs Elçilik Kararı ile Kudüs'ün bölünememiş olarak İsrail'in başkenti olduğunun tanınması gerektiği deklare edildi.
Julius Stone gibi bazı uluslararası hukuk uzmanlarınca, Altı Gün Savaşı sonunda Ürdün bölgedeki yasal egemenliğini yitirdiğinden ve İsrail nefs-i müdaafa gereğince "boşluğu doldurduğundan" İsrail'in bölgedeki egemenliği uluslararası kanunlar altında geçerlidir.
Howard Grief gibi bazı uluslararası hukuk uzmanlarınca da, San Remo Anlaşması gereğince Balfour Deklarasyonu Uluslararası Kanuna dönüştüğünden İsrail'in Filistin üzerindeki de jure egemenliği meşrudur.
Grief'in dediğine göre, 1969 Viyana Antlaşmalar Konvansiyonu'nda uluslararası hakkedilmiş haklar kanun doktrininde belirtildiği üzere, İngiltere bölgedeki manda ve mütevelliliği bırakınca anlaşmalar gereği varisi İsrail olmuştur.
BM Sözleşmesi 80. maddesine göre San Remo Anlaşması ve Milletler Cemiyeti'nde verilen haklar halen geçerlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
muzafferbadem@hotmail.com