İran’da ikinci büyük ciddi girişim 1962 yılı içinde Şah’ın “Ak Devrim”i sonrası gerçekleşti. İmam Humeyni ve İrşad kurucusu Ali Şeriatı önderliğinde dini kesimde gelişen ve kurumlaşan bir muhalefet başladı. Sovyet destekli Tudeh partisi de muhalefetin başını çekiyordu. Ancak halk daha çok mollaların etrafında toplandı. Şah mollaları yanına çekemeyince bunlara baskı yapmaya başladı. 5 Haziran 1963 yılında muhalefet gösterilerini bastırmak için şiddet kullandı ve bu gösterilerde 15 bin insanı katletti. Baskı bununla da kalmadı. Öyle ki dini merkez Kum’a sık sık baskınlar düzenleniyor ve dini liderlere hakaretler edilerek tutuklatıyordu.
İşte böyle bir ortamda İmam Humeyni 4 Kasım 1964 günü Türkiye’ye daha sonra Irak’a ve daha sonra da Fransa’ya sürgüne gönderildi. 1972 yılında ise sol örgütler silahlı mücadeleye başladılar. Bunların eylemleri ses getiriyor ama kitleleri harekete geçiremiyordu. Mollalar ise İran halkının da desteğiyle daha köklü ve derinden çalışıyordu. 1978’e gelindiğinde ise İran adeta doğum sancısı çeken insana benzemeye başladı. Şah’ın polisi ve gizli servisi ülkeyi adeta zindana çevirmişti. ABD’nin desteği çok açıktı ve İran halkı bundan dolayı Şah’a “zincire vurulmuş Amerikan köpeği!” diyordu. ABD’ye olan nefrette had safhadaydı. Böylece İran muhalefetinin bu mücadelesi aslında “özgürlük ve bağımsızlık” mücadelesiydi. Kitlesel kırımlar ve olaylar artık had safhaya çıkmış; yönetimin ayakta kalması da imkânsızlaşmıştı.
Şah, 16 Ocak 1979’da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Fransa’da sürgünde olan Humeyni 1 Şubat 1979 günü İran’a döndü ve artık İslâm Devrimi nihayete ermiş oldu. İş formalitelere kaldı. 11 Şubat günü “İran İslâm Cumhuriyeti” resmen ilan edildi. 30- 31 Mart günü yapılan halk oylamasıyla da anayasaya yüzde 98,5 oyla “evet” denilerek yeni bir dönem başlamış oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
muzafferbadem@hotmail.com