İran Denizaltısı
Musaddık iktidarının sonundan İslam Devrimi’ne uzanan süreçte büyük önem taşıyan gelişmelerden biri Şah’ın 1962 yılında gündeme getirdiği “Ak Devrim” adını verdiği reform paketidir. Ülkede siyasi istikrarı sağlayan Şah Muhammed Rıza petrol gelirinin de yardımıyla sosyo-ekonomik yapıyı sarsıcı biçimde değiştirmekteydi. Bir yandan istihdam artıp, ücretler yükselirken sanayi toplumuna hızlı geçişin sancıları çok güçlü bir şekilde kendini hissettiriyordu. Köylerinden ayrılan milyonlarca topraksız köylü şehirlerin etrafındaki gecekondu bölgelerinde toplanmaktaydı. Bir yandan yeni üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan bir sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken yoksul, işsiz ve umutsuz, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da dışlanmış milyonlar da büyük kentlerin dışında öfkeli bir muhalefetin koşullarını oluşturuyordu. 1953’ün şaşkınlığıyla bölünüp gücünü yitiren sol, bu kitlelerle ilişki kuramazken; ulemanın etkinliği giderek artmaktaydı.
Şah’ın modern kapitalizm yolunda ilerlemek için yürürlüğe koymaya çalıştığı reform ise çarşı, ya da bazargan adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasal, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın, toprak sahiplerinin ve ulemanın tepkisini çekti. Toprak reformu, seçim reformu ve kadınlara oy hakkının tanınması, devlet işletmelerinin hisselerinin belirli oranda satılması gibi düzenlemeleri içeren Ak Devrim böylelikle tarıma dayalı ekonomiyi devre dışı bırakıp, toprak sahiplerini sanayi yatırımlarına yönelterek sağlam bir kapitalist ekonomik yapı kurmayı hedefliyordu. Ayrıca Şah’ın ulus inşa süreci için bir engel olarak gördüğü çarşı da bu şekilde tasfiye edilebilecekti. Yine bu hedef doğrultusunda eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli düzenlemeler öngörülmekteydi. Bunun dış politikadaki yansımaları da İran’ın giderek bölgede ABD’nin jandarması rolüne soyunması şeklinde gerçekleşti. 1970’lerde petrol fiyatlarının aşırı artmasıyla bir yandan içerideki modernleşme hamlesini ve bir sanayi atılımını finanse eden İran, bir yandan da satın aldığı gelişmiş silahlarla askeri güç haline gelerek Basra Körfezi’ndeki askeri varlığını fiilen pekiştiriyordu.
Söz konusu reformların tehdit ettiği sınıflar ve kadınların oy hakkı başta olmak üzere bazı yeniliklere karşı çıkan ulemanın kurduğu ittifak, mutsuz yoksul kitlelerin öfkesiyle birleşerek Devrim’e ulaşan süreçte geri dönülmesi zor bir dönemecin aşılmasına neden oldu. Seçim reformuna ulemanın tepki göstermesiyle başlayan olaylar sonucunda pek çok kişi öldü. Bu olaylar sırasında, 1979 Devrimi’nin manevi önderi haline gelecek din adamı Ayetullah Humeyni de siyasal bir önder olarak sivrilmekteydi. Humeyni olaylardan sorumlu tutularak tutuklandı, 18 ay hapiste tutuldu. 1964’te bırakılmasından sonra Humeyni ABD hükümetini açıkça eleştirdi. Şah General Hasan Pakravan’ın yönlendirmesiyle Humeyni’yi sürgüne yolladı. Humeyni önce Türkiye’ye, sonra Irak’a, en sonunda ise Fransa’ya gitti. Sürgünde Şah’ı eleştirmeye devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
muzafferbadem@hotmail.com