İsrailoğulları Filistin'e ilk kez Son Bronz Çağı'nda gelmeye başlamakla beraber M.Ö. 12. yüzyıla kadar bölgeye tam olarak yerleşmemişlerdir.
Yarıgöçebe İbrani kavimlerin Kenan'a yerleşmesi ile bölgede İsrailoğulları'nın nüfusu büyük miktarda arttı.
Gibeoniteler gibi yerleşik Kenanlılar da komşu yerleşik kabileler yerine işgalcilerin yanında yer aldılar. İsrailoğulları kısa zamanda yıkıntıların arasında yeni kentler kurdular.
Olayların akışı tarihin normal seyrini izleseydi, Esdraelon denen sahil boyundaki bölgede yaşayan Kenanlılar, bölük pörçük durumdaki İsrailoğullarını muhtemelen hakimiyetleri altına alabilirlerdi.
Ancak III. Ramses döneminde (M.Ö. 12. yy. başları) yaşanan Denizci Halklar istilası bu durumu engelledi.
Bu Denizci Halklar arasında Ege (muhtemelen Girit) kökenli Filistinliler güney sahiline yerleştiler ve yaklaşık birbuçuk asır zarfında Filistin'in çoğunu ele geçirdiler.
Bu dönemde III. Ramses tarafından paralı asker ve kale muhafızı olarak kullanılan ve Mısır'da Peleset olarak bilinen kişilerin de Filistinli olduğu kabul edilir.
Aynı esnada Şeria Nehri'nin doğusuna yeni halklar yerleşiyordu:
Güneyde Edomitler, Ölü Deniz'in doğusunda Moabitler ve Suriye Çölü kıyısında, Gilead'ın hemen doğusunda Amonitler.
İsrailoğulları tarafından kendileri gibi İbrani kabul edilen bu halklar, İsrailoğullarının işgalinden önce bölgeye yerleşmişlerdi.
Edomitler, Moabitler ve Amonitler, Eski Ahit döneminin sonuna kadar çoktanrılı inançlarını muhafaza ettiler.
Tektanrılı inançlarındaki güçlü merkeziyetçi yapı ve çok ciddi etik disiplini, İsrailoğulları'nı tüm komşularından farklı kılıyordu.
Yehova ile İsrailoğulları arasındaki Musevi ahit geleneği, çok güçlü Mişkan ritüeli, farklı boyları sonraki dönem Yunan amfiktyonları gibi birbirine bağlıyordu.
Boylar arasındaki bu dini bağı aşındıran yıkıcı kabilecilik geleneği ise gevşek bir ittifak bağı ile dizginlenebiliyordu.
Ancak yine de sıklıkla iç savaşa dönüşüyordu.
İsraioğulları, komşularının aralıksız saldırılarına maruz kalmasa, muhtemelen hiçbir zaman siyasi bir birliktelik oluşturmazdı.
Karşıt girişimlere rağmen Şaul, yaklaşık olarak M.Ö. 1020'de tüm İsrail'in kralı oldu.
Yarıgöçebe İbrani kavimlerin Kenan'a yerleşmesi ile bölgede İsrailoğulları'nın nüfusu büyük miktarda arttı.
Gibeoniteler gibi yerleşik Kenanlılar da komşu yerleşik kabileler yerine işgalcilerin yanında yer aldılar. İsrailoğulları kısa zamanda yıkıntıların arasında yeni kentler kurdular.
Olayların akışı tarihin normal seyrini izleseydi, Esdraelon denen sahil boyundaki bölgede yaşayan Kenanlılar, bölük pörçük durumdaki İsrailoğullarını muhtemelen hakimiyetleri altına alabilirlerdi.
Ancak III. Ramses döneminde (M.Ö. 12. yy. başları) yaşanan Denizci Halklar istilası bu durumu engelledi.
Bu Denizci Halklar arasında Ege (muhtemelen Girit) kökenli Filistinliler güney sahiline yerleştiler ve yaklaşık birbuçuk asır zarfında Filistin'in çoğunu ele geçirdiler.
Bu dönemde III. Ramses tarafından paralı asker ve kale muhafızı olarak kullanılan ve Mısır'da Peleset olarak bilinen kişilerin de Filistinli olduğu kabul edilir.
Aynı esnada Şeria Nehri'nin doğusuna yeni halklar yerleşiyordu:
Güneyde Edomitler, Ölü Deniz'in doğusunda Moabitler ve Suriye Çölü kıyısında, Gilead'ın hemen doğusunda Amonitler.
İsrailoğulları tarafından kendileri gibi İbrani kabul edilen bu halklar, İsrailoğullarının işgalinden önce bölgeye yerleşmişlerdi.
Edomitler, Moabitler ve Amonitler, Eski Ahit döneminin sonuna kadar çoktanrılı inançlarını muhafaza ettiler.
Tektanrılı inançlarındaki güçlü merkeziyetçi yapı ve çok ciddi etik disiplini, İsrailoğulları'nı tüm komşularından farklı kılıyordu.
Yehova ile İsrailoğulları arasındaki Musevi ahit geleneği, çok güçlü Mişkan ritüeli, farklı boyları sonraki dönem Yunan amfiktyonları gibi birbirine bağlıyordu.
Boylar arasındaki bu dini bağı aşındıran yıkıcı kabilecilik geleneği ise gevşek bir ittifak bağı ile dizginlenebiliyordu.
Ancak yine de sıklıkla iç savaşa dönüşüyordu.
İsraioğulları, komşularının aralıksız saldırılarına maruz kalmasa, muhtemelen hiçbir zaman siyasi bir birliktelik oluşturmazdı.
Karşıt girişimlere rağmen Şaul, yaklaşık olarak M.Ö. 1020'de tüm İsrail'in kralı oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
muzafferbadem@hotmail.com