İsrail’in 5.000.000’u aşan nüfusunun yaklaşık %81’i Yahudi’dir.
Nüfusun çoğu Müslüman olmak üzere yaklaşık %17’si Arap, geri kalan %2
ise Dürzi, Çerkez ve diğer küçük gruplardan oluşmaktadır.
Yahudi olmayan nüfusun %77’sini teşkil eden Müslüman Araplar Sünni’dir.
İsrailli azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları yerler Celile, Hadera, Negev ve Kudüs’tür. Müslüman Arapların yarısından fazlası Celile’deki köy ve kasabalarda yaşamaktadır.
Azınlık grupları içinde milli kimliği en fazla öne çıkan grup pek tabii ki Filistin meselesine bağlı olarak Arap azınlıktır.
İsrail’de yaşayan Arap azınlık 1948 yılına kadar bölgede çoğunluğu oluştururken, İsrail devletinin kuruluşu ile birlikte azınlık durumuna düşmüştür.
Sınır komşusu olduğu Arap ülkeleriyle dini ve etnik kökenleri açısından yakın olmalarına rağmen, bir Yahudi devletinin egemenliği altında yaşıyor olmaları, Arap azınlığın kimlik sorununu daha da karmaşık hale getirmektedir.
1967’den itibaren İsrail’de yaşayan Arap azınlık genelinde gözlenen nüfus artışı, ekonomik gelişme, geleneksel kurumların zayıflaması, eğitimli genç bir sınıfın ortaya çıkması gibi nedenlerle azınlığın sosyo-ekonomik yapısında meydana gelen gelişmeler, Arap azınlığın kimlik tanımını etkilemiştir. Bu dönemde eğitimli genç Arap nüfusun anlayışında radikalleşme söz konusudur. 1967’ye kadar İsrail’e karşı içerde verilen eşitlik mücadelesine, 1967’den sonra Yahudi devletine karşı tüm Arap dünyasının başlattığı mücadele eklenmiştir. 1949 yılındaki ateşkes anlaşmasından sonra, çok sayıda Filistinli Arap’ın Ürdün tarafından ele geçirilen Batı Şeria’da veya Mısır yönetimindeki Gazze Şeridi’nde kalması, ayrıca bir çoğunun da Lübnan, Suriye ve Ürdün gibi ülkelere gitmesi, bölgede Arapların azınlık durumuna düşmelerine neden olmuştur. 1967 Savaşı’nın ardından Doğu Kudüs’ün ve Golan tepelerinin İsrail tarafından işgal edilmesiyle Arap nüfusunda ciddi bir artış olmasına rağmen, yoğun Yahudi göçü nedeniyle toplam nüfus içindeki düşük oran değişmemiştir.
İsrail’de yaşayan Arapların kimlik tanımında -İsraillilik, Filistinlilik, Araplık ve Müslümanlık- dört unsur önemli yer tutmaktadır. Bu dört unsurdan her biri değişik dönemlerde kimlik tanımında ağırlıklı rol oynamıştır. 1948 ile 1967 arasındaki dönemde Araplara karşı İsrail’in politikası asimilasyon şeklinde olmamıştır. Bu dönemde İsraillilik kimliği yaratılmaya çalışılmış ancak, öğretim dili olarak Arapça’nın kullanılması ve müfredatta Arap edebiyatı ve tarihinin yer alması nedeniyle Arap kimliği zayıflatılamamıştır.
1967 savaşı, kurulduğu günden bu yana (1948) İsrail’de yaşayan Arap azınlığın kimlik tanımı üzerinde çarpıcı etkiler yapmıştır. Savaştan sonra İsrail’in işgali altına giren topraklardaki (Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs) Arapların yanı sıra, Ürdün ve diğer komşu ülkelerde yaşayan Filistinlilerle ilişkiler kurulması neticesinde İsrail’de yaşayan Arap nüfus, Filistin sorununa daha duyarlı hale gelmiş, İsrailli kimliğinden uzaklaşırken Filistinli kimliğine yakınlaşmıştır.
1967 savaşının yanı sıra, 1973 savaşının İsrail’in yenilgisi olarak algılanması, 1974’te Arafat’ın BM’de yaptığı konuşma ve FKÖ’nün pozisyonundaki gelişme, 1982 savaşında Lübnan’daki Filistinlilerin mağduriyeti ve 1991 Körfez savaşı, farklı bölgelerdeki Filistinli Araplar arasındaki iletişimi ve etkileşimi artırmıştır.
İsrail işgali altında yaşayan Arap azınlıktaki asıl değişim, Aralık 1987’de başlayan İntifada hareketi ile ortaya çıkmıştır. İntifada ile birlikte, Arap azınlık vatandaşlık itibariyle kendini İsrailli olarak tanımlarken, milliyet olarak tamamen Filistinli kimliğini ön plana çıkarmıştır.
İsrail’deki Araplar İntifadaya büyük çaplı ilgi göstermişler, para yardımında bulunmuşlar ve FKÖ’nün eylemlerini destekleyen yazılı yayınlar ve gösteriler yapmışlardır.
Filistin-İsrail sorunundaki gelişmeler de İsrail içinde yaşayan Arapları direkt olarak etkilemiştir.
Dolayısıyla gelinen noktada İsrail, İsraillilikten giderek uzaklaşan ve Filistinlilere desteğini giderek artıran bir Arap azınlık olgusuyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Yazının linki için Tıklayınız...
Yahudi olmayan nüfusun %77’sini teşkil eden Müslüman Araplar Sünni’dir.
İsrailli azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları yerler Celile, Hadera, Negev ve Kudüs’tür. Müslüman Arapların yarısından fazlası Celile’deki köy ve kasabalarda yaşamaktadır.
Azınlık grupları içinde milli kimliği en fazla öne çıkan grup pek tabii ki Filistin meselesine bağlı olarak Arap azınlıktır.
İsrail’de yaşayan Arap azınlık 1948 yılına kadar bölgede çoğunluğu oluştururken, İsrail devletinin kuruluşu ile birlikte azınlık durumuna düşmüştür.
Sınır komşusu olduğu Arap ülkeleriyle dini ve etnik kökenleri açısından yakın olmalarına rağmen, bir Yahudi devletinin egemenliği altında yaşıyor olmaları, Arap azınlığın kimlik sorununu daha da karmaşık hale getirmektedir.
1967’den itibaren İsrail’de yaşayan Arap azınlık genelinde gözlenen nüfus artışı, ekonomik gelişme, geleneksel kurumların zayıflaması, eğitimli genç bir sınıfın ortaya çıkması gibi nedenlerle azınlığın sosyo-ekonomik yapısında meydana gelen gelişmeler, Arap azınlığın kimlik tanımını etkilemiştir. Bu dönemde eğitimli genç Arap nüfusun anlayışında radikalleşme söz konusudur. 1967’ye kadar İsrail’e karşı içerde verilen eşitlik mücadelesine, 1967’den sonra Yahudi devletine karşı tüm Arap dünyasının başlattığı mücadele eklenmiştir. 1949 yılındaki ateşkes anlaşmasından sonra, çok sayıda Filistinli Arap’ın Ürdün tarafından ele geçirilen Batı Şeria’da veya Mısır yönetimindeki Gazze Şeridi’nde kalması, ayrıca bir çoğunun da Lübnan, Suriye ve Ürdün gibi ülkelere gitmesi, bölgede Arapların azınlık durumuna düşmelerine neden olmuştur. 1967 Savaşı’nın ardından Doğu Kudüs’ün ve Golan tepelerinin İsrail tarafından işgal edilmesiyle Arap nüfusunda ciddi bir artış olmasına rağmen, yoğun Yahudi göçü nedeniyle toplam nüfus içindeki düşük oran değişmemiştir.
İsrail’de yaşayan Arapların kimlik tanımında -İsraillilik, Filistinlilik, Araplık ve Müslümanlık- dört unsur önemli yer tutmaktadır. Bu dört unsurdan her biri değişik dönemlerde kimlik tanımında ağırlıklı rol oynamıştır. 1948 ile 1967 arasındaki dönemde Araplara karşı İsrail’in politikası asimilasyon şeklinde olmamıştır. Bu dönemde İsraillilik kimliği yaratılmaya çalışılmış ancak, öğretim dili olarak Arapça’nın kullanılması ve müfredatta Arap edebiyatı ve tarihinin yer alması nedeniyle Arap kimliği zayıflatılamamıştır.
1967 savaşı, kurulduğu günden bu yana (1948) İsrail’de yaşayan Arap azınlığın kimlik tanımı üzerinde çarpıcı etkiler yapmıştır. Savaştan sonra İsrail’in işgali altına giren topraklardaki (Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs) Arapların yanı sıra, Ürdün ve diğer komşu ülkelerde yaşayan Filistinlilerle ilişkiler kurulması neticesinde İsrail’de yaşayan Arap nüfus, Filistin sorununa daha duyarlı hale gelmiş, İsrailli kimliğinden uzaklaşırken Filistinli kimliğine yakınlaşmıştır.
1967 savaşının yanı sıra, 1973 savaşının İsrail’in yenilgisi olarak algılanması, 1974’te Arafat’ın BM’de yaptığı konuşma ve FKÖ’nün pozisyonundaki gelişme, 1982 savaşında Lübnan’daki Filistinlilerin mağduriyeti ve 1991 Körfez savaşı, farklı bölgelerdeki Filistinli Araplar arasındaki iletişimi ve etkileşimi artırmıştır.
İsrail işgali altında yaşayan Arap azınlıktaki asıl değişim, Aralık 1987’de başlayan İntifada hareketi ile ortaya çıkmıştır. İntifada ile birlikte, Arap azınlık vatandaşlık itibariyle kendini İsrailli olarak tanımlarken, milliyet olarak tamamen Filistinli kimliğini ön plana çıkarmıştır.
İsrail’deki Araplar İntifadaya büyük çaplı ilgi göstermişler, para yardımında bulunmuşlar ve FKÖ’nün eylemlerini destekleyen yazılı yayınlar ve gösteriler yapmışlardır.
Filistin-İsrail sorunundaki gelişmeler de İsrail içinde yaşayan Arapları direkt olarak etkilemiştir.
Dolayısıyla gelinen noktada İsrail, İsraillilikten giderek uzaklaşan ve Filistinlilere desteğini giderek artıran bir Arap azınlık olgusuyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Yazının linki için Tıklayınız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
muzafferbadem@hotmail.com